ÇEVRE DOSTU BİTKİSEL ÜRÜNLERE ÜYE OLMAK İÇİN ALTTAKİ LİNK İ TIKLA

VEZİRKÖPRÜ

Bugün bile Anadolulu mu yoksa Anadolu’ya Avrupa’dan ya da Kafkasya’dan mı geldikleri tartışma konusu olan Hititler, Kızılırmak yayı içerisinde önemli bir uygarlık kurmuşlardı. M.Ö 2000’li yıllarda Asur Ticaret Kolonilerinin ekonomik etkinlikleriyle palazlanan yerel beylerden bazıları, çevreleriyle anlaşmalar yapmaya başladılar. Bu anlaşmalardan en başarılısını kuşkusuz Kuşşara kralı Pithana ve oğlu Anitta yapmıştır. Başkentlerini bugünkü Kayseri sınırları içerisindeki Kaneş’e taşıyarak, önemli bir siyasi başarı sağladılar. Bu sırada tarihler M.Ö 1750’leri gösteriyordu. Çiviyazısı kullanan Hititlerin dili bir türlü çözülemiyordu.
/2/3016
 Ta ki 24 Kasım 1915 tarihinde B. Hrozny’nin Berlin’de Önasya Kurumu üyelerine verdiği konferansa değin... Hrozny’e göre Hititçe, Hint – Avrupa dil ailesinin ölü bir üyesiydi. Bu tarihten sonra Hititler daha hızlı çözümlenir oldu. Hititlerin özenle oluşturdukları arşivlerde bulunan tabletlerden yola çıkarak, önemli şehirlerinin yerleri bir bir belirlendi, bu bilgiler ışığında birçok Hitit coğrafyası haritası yayımlandı.
Ancak bunların hiçbirinde Vezirköprü yer almıyordu. 1972 yılının Ağustos ve Eylül aylarında İstanbul Üniversitesi, Edebiyat Fakültesi, Eski Önasya Dilleri ve Kültürleri Bölümü Başkanı Prof. Dr. U. Bahadır Alkım’ın idaresinde Türk Tarih Kurumu, Milli Eğitim Bakanlığı ve İstanbul Üniversitesi adına, Orta Karadeniz’de gerçekleştirilen yüzey araştırmalarında bu ekibin yolu Vezirköprü’ye düştü. Bu ekipte halen İkiztepe Kazı Başkanlığını yürüten Prof. Dr Önder Bilgi de vardı. Daha önce T:Özgüç’ün (1941), J.A. Dengate’nin (1971), J.C Macqueen’in (1980) gördüğü Oymaağaç’ta yüzey araştırması yapan Alkım, önemli izlenimlerle ayrıldı Vezirköprü’den. İlçemizin yerel tarih araştırmacısı merhum Şakir Atıcı’nın anlattığına göre; 
/2/3032
Alkım, Oymaağaç Höyük Tepe’yi kazmak istediğini de fısıldadı. Atıcı’ya göre, Vezirköprü’den yeni dönen Bahadır Alkım’a Anadolu Medeniyetleri Müzesi’nde bir Hitit tableti getirildi. Tablette Zalpa şehrinin adı ve yeri zikredilmektedir. Bunun üzerine Oymaağaç’la ilgilenmeyi bırakan Alkım, çalışmasını İkiztepe’ye kaydırır. İkiztepe Kazısı Bahadır Alkım’ın öğrencilerinden Önder Bilgi tarafından halen yürütülmektedir. Önder Bilgi, yıllardır Samsun yöresinde çalışmaktadır ve Vezirköprü’de de çalışmalar yürütmektedir. Bu bağlamda Oymağaç Höyük Tepe’nin topografik ilk haritasını da çıkaran kişidir. Bu tarihten sonra bazı bilim insanları Oymaağaç Höyük Tepe ile ilgilendilerse de;
/2/8006
 hiçbirisi Ağustos 2005’te Önder Bilgi’nin önerisi ile Oymaağaç’a gelen Alman Arkeolog Rainer Czichon kadar ciddi olmamıştı. Botanikçisinden jeologuna değin kalabalık bir bilim insanı grubu ile Oymaağaç’a gelen Rainer Czichon, höyükte çok önemli buluntular ele geçirmiştir. (Bu zamana değin Hititler hakkında bilinmeyenlerin de aydınlanacağını düşündüğümüz buluntuları sitemizdeki Rainer Czichon’un kazı raporunda görebilirsiniz.) Olasıdır ki, 2006 yazından itibaren arkeoloji tarihi Vezirköprü’den çok şey öğrenecektir.
Son yapılan araştırmalarda bir çok bilim insanı Nerik’in yerinin Oymaağaç olduğunda hemfikirlerdir. Oymaağaç Höyük Tepe’nin ilk tabakalarının Adatepe ile çağcıl olduğunu söylemiştik. Dolayısıyla, Oymaağaç’daki yerleşmenin Hititlerden çok geriye gittiğini buradan bilmekteyiz. Ancak bu dönemler belli bir siyasal anlamı kapsamaz. Oymaağaç’ın siyasal önemi, Hititlerden hemen önce Anadolu’da görülen Hatti Uygarlığı ile başlar. Neredeyse Hititlerden ayrı düşünülemeyen ve M.Ö 3000’li yıllarda izleri görülmeye başlanan bu uygarlık da Hitit coğrafyası içindeydi.
/2/a_exposure
 Oymaağaç parlak devrine daha Hattiler’le başlamıştı ve güneş tanrıçası Vuruşemu ile fırtına tanrısının oğlu ve yine Fırtına tanrısı Nerik adına kurulmuş bir tapınağı vardı; adı da buradan gelmekteydi. Bu nedenle daha Hatti döneminde Marassantiya (Kızılırmak) nehrinin bereketli kıyısındaki kent, önemli bir dinsel merkezdi. Hitit döneminde ise, aynı dinsel kimliğini sürdürmüş ve en parlak dönemine M.Ö 1275 yılında ulaşmıştı. Çünkü ünlü Hitit kralı III. Hattuşili, yeğeninden Hitit krallığını alıncaya değin, Nerik’i de içine alan bölgenin kralı idi. Aynı zamanda bir rahip-kral olan III. Hattuşili; Hitit kralı III. Mürşili ile çekişme halindeydi.
/2/8032
 Kuzey Anadolu’da Nerik’in de içinde bulunduğu geniş bir bölgeyi elinde bulunduran III. Hattuşili, yeğeni tarafından sürekli sıkıştırılıyordu. Sonunda elinde kala kala Hakpişaş (Amasya) ve Nerik kalmıştı. Bundan sonrasını Hattuşili’den dinleyelim: “... Hakpişaş’ı ve Nerik’i de elimden alınca artık ona uymadım ve ondan ayrıldım.” Olay elbette bu denli masumane gerçekleşmemişti. Yeğeni III. Mürşili’yi yenmiş ve Hitit kralı olmuştu. Her ne kadar yandaşları yeğeninin kellesini getirmeyi teklif etmişlerse de; O, yeğeninin dönemin diğer süper devleti Mısır’a kaçmasına göz yumdu. Krallığı eline geçiren
/2/d
 III. Hattuşili; kendisi gibi bir Rahip – kral Pentipşarri’nin kızı olan eşi Puduhepa ile neredeyse dine dayalı bir yönetim biçimi oluşturdu. Kısacası dini siyasete alet ettiler. (Ne de olsa Nerik’in dinsel atmosferinde bulunmuşlar ve bundan etkilenmişlerdi.) III. Hattuşili güçlü bir imparatorluk kurdu. Dirayeti ve acımasızlığıyla, diğer Hitit krallarından biraz farklıcaydı. Oysa, çocukluğunda önemli bir hastalık geçirmiş ve ölümden dönmüştü. (Zaten kendisini rahipliğe götüren süreç de buydu.) İktidarının ilk yıllarında dünyanın ilk yazılı anlaşması ile sonuçlanan Kadeş Savaşı (bu konuda farklı tarihler olmasına karşın, en kabul gören tarih 1280 yılıdır.) yeni bitmiş ancak barış süreci bir dinginliğe bürünmüştü. İlk olarak II. Ramses’le Kadeş anlaşmasını imzaladı.( M.Ö 1270 ) Kral III. Hattuşili ve eşi Puduhepa’nın ortak mühürlerinin okunabilen bölümünde : “... Arinna kentindeki Güneş tanrısının, Nerik kentindeki Göktanrısının ve Şamuha kentindeki İştarın gözdesi...” ibaresi görülmektedir.
Mühründen de anlaşılacağı üzere, kendisine tanrısal bir sıfat yakıştırmıştı. Bunda, yüzyıllar boyunca dini bir merkez olmuş Nerik’te bulunmasının etkisi büyüktü. Görüldüğü üzere, Kadeş barışını imzalayan III. Hattuşili, Hakpiş ve Nerik kralı olması nedeniyle uzunca bir süre Vezirköprü’de bulunmuştur. III. Hattuşili’nin ne kadar süre ile Nerik’te kaldığını bilmemekle beraber; Kadeş Savaşına III. Muwatalli’nin bir komutanı olarak bu bölgeden asker toplayıp katıldığını, dönüşte Lawazantiya şehrinde Puduhepa ile karşılaşıp evlendiğini ve buradan da Nerik’e döndüğünü biliyoruz.
/2/IMG_0774
 Nerik’te uzunca bir süre kalmış olmalıdır. Zira, muhtemelen Puduhepa’dan olan oğlu Nerikkaili, adından da anlaşılacağı üzere Nerik’te doğmuştur. Nerik Kenti, Hattuşili’yi ve eşi Puduhepa’yı dinsel atmosferiyle çok etkilemiş olmalıdır ki, oğullarına “Nerikli” anlamına gelen “Nerikkaili” adını vermişlerdir.
Demir Çağının başlangıcı ile yıkılan Hitit Uygarlığının külleri arasından Anadolu’da yeni bir uygarlık boy gösteriyordu: FRİGLER... Neredeyse, Hitit kentlerinin birebir üzerinde şimdi Frig kentleri yükseliyordu. Hititlerin çöküşüyle uzunca bir süre karanlıkta kalan Anadolu, tekrar gönenmişti. Vezirköprü’nün birçok yerinde görülen ve “Anadolu’nun Piramitleri” diye adlandırılan anıtsal mezarlar bu döneme ait olabilirler. Yaklaşık 500 yıl süren bu dönemin bitişiyle sırasıyla Kimmerler ve Lidya hakimiyetinde kalan Vezirköprü; Lidyalılarla Perslerin savaşından Perslerin galip çıkmasıyla (M.Ö 585) Pers Satrapları tarafından yönetilen Pontus hakimiyetine girdi.
/2/IMG_3025
 Pontus Devletinin iki başkenti (Amasya ve Sinop) arasındaki doğal geçiş yolu üzerindeki Vezirköprü, hayli önemli bir şehir oldu. Bu gün de ilçenin birçok yerinde Pontus kralları tarafından darp edilen paralar bolca bulunmaktadır. Bu gün Kocakaya köyünde “Eğrikale” olarak anılan yerde bu dönemde Sagylion adlı muhteşem bir kale vardı. Pontus Kralı Mitridat 6. Eupator, tüm Anadolu’yu egemenliği altına alıp, Kırım’da oğlunun ihanetine uğradığında (M.Ö 63) imparatorluk yıkıldı ve tüm Anadolu’da olduğu gibi Vezirköprü’de de Roma dönemi başlamış oldu.
Roma generali Lucullus’un Vezirköprü’yü de içine alan genişçe bir bölgeyi işgal ettiği bilinmektedir. Roma Dönemindeki Vezirköprü, kuşkusuz zengin bir kentti. Neredeyse bu günkü yerleşim yeri ile aynı yerde oturan kentin mezarlığı bile bu günkü Yeni mahalle mezarlığı ile aynı yerdeydi. Zengin bir yerleşim yeri olan yukarı şehir, bugünkü Cumhuriyet mahallesi ile örtüşüyordu ve zengin köşkleriyle bezeli, bakımlı bir kentti. Bu dönemdeki adı Andrapa ya da Neoclaudiopolis olmalıdır. MS 41-54 yılları arasında Roma İmparatoru olan Claudius tarafından planlı bir kent olarak inşa edilmiştir. Bu tarihlerden itibaren sürekli gelişen kent; İmparator Antoninus Pius döneminde en parlak günlerini yaşmıştır. Bu döneme ilişkin buluntuların lüks tüketime yönelik olması bunun en iyi örneğidir. Roma İmparatorluğunun M.S 385 yılında Doğu ve Batı diye ayrılmasıyla Bizans toprağı olan Vezirköprü, Roma dönemindeki görkemini halâ sürdürüyordu. Bizanslılar zamanında Fezimon ve Teokliopolis adlarıyla anılmıştır.
Kunduz Dağı, doğu-batı uzanımlı ve en yüksek zirvesi 1791 m yükseltiye sahiptir. Kunduz Dağı'nın kuzeyi Kürtler Çayı'nın yukarı çığırındaki kolları tarafından parçalanmıştır. Vezirköprü Depresyonu kuzeyindeki dağlık saha, Canik Dağları'nın doğusu ile İsfendiyar Dağları'nın batısını teşkil etmektedir. Vezirköprü’nün kesimlerini kapsayan dağlık saha, ufki olarak dalgalı bir görünümden çok, bir aşınım düzlüğü özelliği gösterir. Bu kesimdeki yapının içerisinde yayılış gösteren kireçtaşları, dik yamaçlı, eğimli, yüksek tepelerine karşılık gelmektedirler (Kepezçal T.-1200 m., Kuruçalı T.-1174 m., Kuzulukçal T.-1099 m., Eğerçal T.-873 m., Kuzkaya T.-1168 m., Alankaya T.-946 m., Şimşir T.-785 m., Sarnıç T.-808 m., Delikkaya T.-597 m.).
Vezirköprü iklim koşulları bakımından kıyı kuşağının nemli ılıman iklim tipi ile iç kesimlerin karasal iklim tipi arasında, geçiş kuşağının kendine özgü termik ve nemlilik özellikleriyle ayrılmakta; Kışları kıyıya göre daha soğuk ( ocak ayı ortalama sıcaklık. 2.5 C.), yazlarda daha sıcak geçmektedir.( Ağustos ayı aylık sıc.ort. 22.3 C ). Daha güneyde ve iç kesimde yer alan Merzifon yöresi iklim koşullarına yakınlak göstermektedir. Çevre yüksek alanlara gidildikçe sıcaklıkların azaldığı, düzenli don olaylarıyla kış mevsiminin etkili olduğu görülmektedir.Uzun yıllık ortalamalara göre yıllık yağış miktarı 500 mm.'nin üzerinde bulunmakta (527 mm.) , çevre yüksek kesimlerde yağış artışıyla birlikte kar şeklinde yağışların da etkili olduğu görülmektedir. Yıl içinde yağışların mevsimlere göre dağılışı belirgin bir ilkbahar maksimimu ( % 35.5 ) göstermekte ; yaz yağışları % 18.6 oranına erişmekte, artan buharlaşmalar sonucu yaz kuraklığı etkili olmaktadır.
Yörede tahıl ziraatı içerisinde en fazla yeri buğday işgal etmekte ( % 72.9 ) , buğday tarımının yapılmadığı alan yok denecek kadar azdır. Klimatak koşullara uygun olarak özellikle nisan - mayıs yağışlarının yeterli olduğu yıllarda verimde önemli artışlar gözlenmektedir. Bu aylarda yağışların az düştüğü yıllarda verim düşüklüğü ve üre-tim azlığı olmaktadır.Ayrıca yetersiz yağış alan ayların sayısı ile verim ve üretim artışları arasında doğrudan bir ilişki bulunmaktadır.Buğday üretimini etkileyen önemli bir iklim olayı " Dolu " yağışlarıdır. Ortalama her on yılda bir görülen dolu yağışları vuku bulduğu yıllarda üretimde önemli düşüşleride beraberinde getirmektedir. Buğday için ge-rekli olan birikmiş sıcaklık ,ekilen buğdayın cinsini, ekim ve hasat tarihlerini belirleyici rol oynamaktadır.
olan kısma yer yer Roma ve Bizans dönemine ait mezar stelleri ve mimari parçaları, yer yer kesme taş , yer yer de düzensiz taşlardan oluşan moloz taş örgü sistemindedir. Kemer başlangıçlarından itibaren 13.-14. yy.da sıkça görülen ve Bizans dönemi mimarisinde de rastlanan 3 sıra tuğla, bir sıra kesme taştan oluşan sağlam bir örgü sistemi görülmektedir. Üç sıra tuğla, bir sıra taş örgü sistemi ana kemer gözlerinde de tuğlaların dikine yerleştirilmiş şekliyle tekrarlanmıştır. Küçük kemerde ise tamamen tuğla malzeme kullanılmıştır. Köprüdeki mimari tarz ve örgü sistemi incelendiğinde 13.-14. yy.da yapılmış olabileceği izlenimini vermektedir. Ancak aynı dönemde aynı yerde bir köprü olduğundan bahsedilmektedir. Köprüye 1 km. mesafede anik bir köprü kalıntısı daha mevcuttur. Antik köprünün tahrip olması sonucu ve 13. yy.da yapıldığı ve çeşitli onarımlarla bu güne kadar ulaştığı daha akla yakındır. Vezirköprü’nün Tekkekıran ve Havza’nın Kayabaşı (Tahna) köylerini birbirine bağlayan köprü küçük onarımlarla kullanılabilir hale gelebilecek niteliktedir.